11 Kasım 2007 Pazar

SA 8000 SOSYAL SORUMLULUK STANDARTI BELGELENDİRME VE DANIŞMANLIĞINDA CONSULTURK.NET 1numara

Sosyal Sorumluluk Standardı -SA 8000 - yönetim danışmanlığı ve belgelendirmede CONSULTURK.NET farkını yaşayın

Günümüzde, kalite ve maliyet kadar, sosyal sorumluluklara ve ahlaka uygun faaliyet göstermek de rekabet edebilmenin önemli bir koşulu haline gelmeye başlamıştır. Bunda, gelişen iletişim teknolojileriyle birlikte daha da güçlenen sivil toplum örgütlerinin (ekolojik çevreye zararlı, işgücü-yoğun eski teknolojilerini gelişmekte olan ülkelere transfer ederek, hem gelişmiş ülkelerin hukuki düzenlemelerinden kaçan, hem de ucuz iş gücü sayesinde yatırımlarının ömrünü uzatan) uluslararası işletmeler üzerinde artan baskılarının önemli bir etkisi söz konusu olmuştur. Son yıllarda giderek artan kalite bilinci de bu gelişmeyi, "kaliteli ürünler, ancak işgörenlerin mutlu olduğu çalışma koşullarında üretilebilir" savıyla desteklemiştir. Bu çalışmada, bazı sivil toplum örgütleri ile uluslararası işletmelerin geliştirdikleri işletmelerin sosyal sorumluluklarıyla ilgili yeni bir standart tanıtılmakta ve bu standardın kapsamı açısından ülkemizdeki mevcut durum değerlendirmektedir.
1. Giriş
Sosyal sorumluluk kavramı kısaca, bir işletmenin faaliyette bulunduğu ortamı koruma ve geliştirme konusundaki yükümlülükleri olarak tanımlanabilir. Doğal çevreyi koruma; müşterilerin tercihlerini dikkate alarak kaliteli ve güvenli ürünler sunma; işgörenlerin temel hak ve özgürlüklerine saygı gösterme; işletmeyi ortakların haklarını koruyacak ve yatırımları karlı kılacak bir şekilde yönetme, faaliyetlere ilişkin doğru bilgi sunma ve toplumun refah seviyesine katkıda bulunacak eğitim, sağlık ve sanat etkinliklerini destekleme gibi konular bu kavram kapsamında değerlendirilmekle (Griffin, 1990: 814-821) birlikte, bu sorumlulukları ortakların sermayelerini korumak ve geliştirmekle sınırlandıranların yanı sıra, daha da genişletenler söz konusudur.
İşletmelerin müşterilerine "daha kaliteli ve güvenilir ürünler sunma" sorumluluğunu vurgulayan ISO 9000 ve doğal çevreye karşı olan sorumluluklarını düzenleyen ISO 14000 serileri gibi standartların varlığı öteden beri bilinmektedir. Bu çalışmada, "işgörenlere" karşı olan sosyal sorumluluklarını yerine getirmelerinde işletmelere kılavuzluk edecek "Sosyal Sorumluluk 8000 Standardı" incelenmekte ve standardın kapsamı açısından Türkiye'deki mevcut durum tartışılarak konunun ülkemiz açısından önemi vurgulanmaktadır.
2. SA 8000 Standardı nedir?
SA 8000, ISO 9001 ve ISO 14001'i örnek alan, performans koşulları kadar prosedür ve sistem koşullarını da önemseyen, yönetim sistemi ile davranış kodunun bileşimi bir standarttır. Ekim 1997'de (CEPAA; "The Council on Economic Priorities Accreditation Agency) Ekonomik Öncelikler Konseyi Akreditasyon Bölümü tarafından geliştirilen (Export Today, 1998: 74-76) ve "Amnesty International" ve "The National Child Labor Committee" (Richards, 1998: 5-7) gibi sivil toplum örgütlerince desteklenen standart, Avon Cosmetics, Toys 'R' Us (ABD), Sainsbury (İngiltere) ve Otto Versand (Almanya) gibi işletmelerin yanı sıra, çeşitli insan hakları grupları, işgören sendikaları ve KPMG-Peat Marwich ve SGS-ICS gibi muhasebe şirketlerinin de desteğine sahip bulunmaktadır (Bernstein, 1997: 39). Tedarikçi seçiminde dünyadaki ilk evrensel ahlak standardı olma özelliğine sahip olan SA 8000'in, küresel işletmelerin tedarikçilerinden, ISO belgelerinin yanı sıra isteyeceği önemli bir standart olacağına inanılmaktadır (Tarantino, 1998: 559-563).
SA 8000, dört bölümden oluşmaktadır. İlk bölüm standardın "amaç ve kapsamı"nı tanımlamakta, ikinci bölümde, bir işletmenin belge almaya hak kazanabilmesi için standarda ek olarak uymak zorunda olduğu yerel yasaları, UÇÖ'nün temel düzenlemelerini ve Birleşmiş Milletler Anayasasını belirtmekte; üçüncü bölüm, standartla ilgili "işletme", "tedarikçi", "çocuk işgören" ve "zorla çalıştırılan işgören" gibi kavramları tanımlamakta, son bölüm ise, işletmenin yönetim sistemini uygularken ve belge alırken uymak zorunda olduğu genel koşulları açıklamaktadır (Export Today, 1998: 74-76). İşletmelerin uymak zorunda oldukları bu koşullar aşağıdaki gibi sıralanabilir (Punter vd., 1998: 197-200; Scherer, 1997: 245-248; Thaler-Carter, 1999: 106-111; Bernstein,1997: 39):
Çocuk işgören: 15 yaşın altında çocuk işgören çalıştırılamaz. Bu yaşın üzerindeki çocuk işgören eğer okula da devam ediyorsa, iş için harcayacağı toplam zaman, günde (iş+okul+ulaşım dahil) 10 saati geçemez.
Zorla çalıştırılan işgören: İşletme zorla işgören çalıştıramaz veya işgörenlerin, kimliklerini ya da belli bir "deposit"i işletmeye bırakmalarını isteyemez.
Sendika kurma ve toplu pazarlık hakkı: İşgörenler sendika kurma, sendikaya katılma ve toplu pazarlık hakkına sahiptirler.
Çalışma saatleri: İşgörenler haftalık 48 saatten fazla çalıştırılamaz ve (kısa dönemli olağan üstü iş koşulları hariç) fazla mesailer, haftalık 12 saati geçemez.
Maaş ve ücretler: Ücretler en azından ülkenin "asgari ücret" seviyesinde ve personelin temel ihtiyaçlarını karşılamaya yetecek kadar olmak zorundadır.
Sağlık ve güvenlik: İşletme, sağlıklı bir çalışma ortamı sunmak, kaza ve yaralanmaları önleyici tedbirleri almak, sağlık ve güvenlik eğitimi vermek, temiz sağlık tesisleri ve içilebilir su sağlamak zorundadır.
Ayırımcılık ve disiplin uygulamaları: İşgörenler cinsiyet, etnik köken vb nedenlerden dolayı farklı muameleye tabi tutulamaz ve işgörenlere dayak, küfür vb. fiziksel ve psikolojik baskı uygulanamaz.
İşletmelerin tek başlarına standarda uymaları yeterli olmayıp, birlikte çalıştıkları üretici ve tedarikçi işletmelerin de uyması gerekmektedir. CEPAA, işletmelerin birlikte çalışacakları tedarikçileri seçerken bunların, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerdeki fabrikalarındaki çalışma saatleri, ücretler, hastalık ve kaza ödenekleri, sağlık ve güvenlik koşulları, disiplin uygulamaları, zorla işgören çalıştırıp çalıştırmadıkları ve "çocuk" kavramını nasıl tanımladıklarına ilişkin bilgileri kapsayan "davranış kurallarını"; bu kurallarla ilgili kontrolleri kendilerinin mi, yoksa bağımsız bir danışmana ya da sivil toplum örgütüne mi yaptırdıklarını incelemelerini önermekte (Consumer Reports, 1997: 20-25) ve böylece standardın yaygınlaştırılmasını hedeflemektedir.
3. SA 8000 Standardına niçin gerek duyuldu?
SA 8000 Standardı'na ihtiyaç duyulmasının nedenlerini üç ana başlık altında incelemek olanaklıdır. Bu nedenler, gelişmekte olan ülkelerdeki kötü çalışma koşullarının artık göz ardı edilemeyecek bir boyuta ulaşmış olması, sivil toplum örgütlerinin çalışma koşullarını iyileştirme yönündeki çabaları ve tasarruf sahiplerinin yatırım kararı verirken kar kadar, aday işletmelerin sosyal sorumluluklarına uygun faaliyet gösterip göstermediklerini de dikkate almaya başlamaları olarak sayılabilir.
3.1. Gelişmekte Olan Ülkelerdeki Kötü Çalışma Koşulları
Az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerdeki çalışma koşullarının kötülüğü, insan hakları konusunda duyarlı gelişmiş ülkelerin bazı adımlar atmasını zorunlu hale getirmiş ve SA 8000, bu zorunluluğun sonucunda ortaya çıkmıştır. Uluslararası işletmelerin bu ülkelerdeki faaliyetlerini incelemek standarda duyulan ihtiyacın daha iyi anlaşılmasına yardımcı olacaktır.
Dünya oyuncak üretiminin %80'i ucuz işgücü nedeniyle üçüncü dünya ülkelerinde, özellikle de Asya'da, sağlıksız çalışma koşullarında yapılmaktadır (Consumer Reports, 1997: 20-25). Dünün en önemli sorunu olan köle ve çocuk işgören çalıştırmanın yerini, bugün, uzun çalışma saatleri ve (3 dolar ile 30 cent arasında değişen) batı standartlarının çok altındaki işçilik ücretleri almış bulunmaktadır (Economist, 1999: 62-64). Çoğu kırsal kesimden gelen ve kalifiye olmayan bu insanlar uluslararası işletmeler için "her koşulda çalışmaya hazır" potansiyel işgücü konumundadırlar. Bu durum, küresel ekonominin, uluslararası işletmelerin gelişmiş ülkelerdeki çalışma standartlarından kaçmalarına izin vererek, dünyadaki çalışma standartlarını olumsuz etkileyeceğini, dolayısıyla da işgörenlerin bu şartlar altında çalışmaktan başka alternatiflerinin kalmayacağını öngören ekonomistleri (Spar vd., 1999: 557-582) haklı çıkarmaktadır. Çoğunda gerçek anlamda demokrasinin olmadığı bu ülkeler, sağlıklı ekonomik ve sosyo-kültürel gelişimlerini tamamlayamadıkları sürece, "çifte standart"lı uluslararası işletmelerin "modern sömürgeleri" olmaya devam edeceklerdir. Son Dünya Ticaret Örgütü toplantısının sonuçları da bu düşünceyi desteklemektedir.
Gelişmekte olan ülkelerde işgören maliyetleri düşük ve yasal sistemler batıdakinden daha gevşek olduğundan bazı şirketler bu olumsuz durumu bir fırsat olarak değerlendirmektedirler. Örneğin, bazı İngiliz işletmeleri maliyetlerini aşağıya çekmek için üretim merkezlerini, istihdam standartları konusunda daha rahat hareket edebilecekleri ülkelere kaydırmaktadırlar (Anstead, 1999: 30-32). İstatistikler, suistimalin korkunç yüzünü çok açık bir şekilde ortaya koymaktadır: UÇÖ'ne göre dünyada 5-14 yaş grubunda 250 milyon çalışan çocuk bulunmakta ve 12-17 yaş grubunda yer alan 283 milyon çocuk çalıştığı için okula devam edememektedir (Aslantepe, 1999: 7).
Son yıllarda, Avrupalı dev giyecek işletmelerinin Doğu Avrupa ve Asya'daki üretim tesislerindeki kötü çalışma koşulları tartışılmaya başlanmıştır. Bu tesislerde, haftada 70 saat kötü koşullar altında çalışmaya zorlanan 14 yaşlarındaki kız çocuklarına günde sadece iki kez tuvalete gitme izni verilmekte, tuvalette kalma süresi üç dakikayı aştığında ise, bir günlük ücretleri kesilerek cezalandırılmaktadırlar. Sendikalı çalışmaya karşı olan bu işyerlerinde, düzenli aralıklarla hamilelik testi uygulanmakta ve hamile olduğu anlaşılanlar işten uzaklaştırmaktadır. Uzmanlar, dünya giyecek üretiminin %40'ını tüketen ABD ve Avrupa'nın, SA 8000 gibi standartlara destek vermesinin dünyadaki çalışma koşullarını iyileştireceğini tahmin etmektedirler (Echikson, 1999: 96-97). Bu yönde önemli bir adım, Amerikan pazarının beşte birine sahip olan Toys 'R' Us tarafından atılmıştır. Toys 'R' Us, 5000 kadar tedarikçisinden SA 8000 Standardı'nı almalarını istemiştir (Bernstein, 1997: 39).
SA 8000, insan kaynaklarına yapılan ve bir süre sonra yüksek verimlilik ve moral olarak işletmeye geri dönecek olan bir "yatırım" olarak değerlendirilebilir. Bu yatırımın; mevcut durumu incelemek, politika ve prosedürler geliştirmek, kayıtları tutmak ve kontrol etmek için yönetimin harcayacağı zaman; iyileştirici eylemler için katlanılacak harcamalar ve belgelendirme denetimi ve sürekli kontroller için denetim şirketlerine yapılacak ödemelerden oluşan bazı maliyetleri söz konusudur (Thaler-Carter, 1999: 106-111). Anılan maliyetlerine karşılık SA 8000, iyileşen çalışma koşullarıyla birlikte işgören verimliliğini, ürün ve hizmet kalitesini, müşteri memnuniyetini ve işletmenin toplumdaki saygınlığını arttıracak (Punter vd., 1998: 197-200) önemli bir rekabet üstünlüğü ve insan haklarına daha saygılı bir iş dünyasının oluşturulmasına yapılacak anlamlı bir katkı olarak değerlendirilmelidir.
3.2. Sivil Toplum Örgütlerinin Çabaları
Son yıllarda sivil toplum örgütleri dünya genelinde insan haklarına aykırı uygulamaların dile getirilmesinde ve önleyici girişimlerin başlatılmasında aktif bir rol oynamışlardır. Artık Amerika'da satılan bir çok ürünün üzerinde, örneğin, "Bu top için ne çocuk, ne de köle işgören çalıştırılmıştır" şeklinde ifadeler görülmektedir (Economist, 1998: 13-16). Bu, gelişmiş ülkeler başta olmak üzere dünya genelinde kötü çalışma koşullarına karşı bilinçli bir tepkinin başladığını göstermektedir.
Sivil toplum örgütlerindeki bu bilinçlenmeye karşın gelişmekte olan ülke yönetimlerinin hala çok gerilerde olduğu görülmektedir. Seattle'da 135 ülkenin katılımıyla gerçekleştirilen DTÖ toplantısında gelişmekte olan ülkeler, işçi haklarını pazarlık masasına getirmekten kaçınırken; çevreciler, deniz kaplumbağalarına kötü davranan; sendikacılar ise, çocuk işgören çalıştıran ülkelere ticari ambargo uygulanmasını istediler (Berberoğlu, 1999). Türkiye'nin de aralarında bulunduğu, Mısır ve Hindistan gibi ülkeler işgören hakları konusunda, "Bize çalışma standartları dayatıp, sosyal adalet kisvesi altında, emek-yoğun sektörlerdeki rekabet avantajımızı elimizden almak istiyorsunuz" diyerek bu konuda gerekli adımların atılmasına karşı çıkmış (Çongar, 1999) ve sivil toplum örgütlerinin, sendikaların ve çevreci grupların üzerinde durduğu konuların, gelişmekte olan ülke yönetimlerince "önemli bulunmadığı" gerçeğini bir kere daha göstermişlerdir.
Her ne kadar hükümetler gerekli adımları atmaktan kaçınıyorlarsa da, sivil toplum örgütlerinin çabaları gelişmekte olan ülkelerdeki kötü çalışma koşullarının dünyaya duyurulmasına ve düzeltici adımların atılmasına yardımcı olmaya devam etmektedir. Örneğin, bu örgütlerin ağır eleştiri ve baskılarına maruz kalan Disney, Nike ve Mattel gibi işletmeler Asya'daki fabrikalarında çalışma koşullarını iyileştirme yoluna gitmişlerdir. Mattel, bu olumlu çabaları sonucunda Çin'de SA 8000 Standardı'nı alan ilk işletme olmuş ve bütün fabrikalarını bağımsız denetçilere açmıştır. Nike, hem kendisi hem de tedarikçi işletmeleri için ayrıntılı davranış kuralları geliştirerek ciddi bir kontrol gerçekleştirmeye başlamıştır (Economist, 1999: 62-64).
Sivil toplum örgütlerinin bu çabaları sonucunda, özel kesim de çalışma koşullarının iyileştirilmesine önemli katkılarda bulunmaya başlamıştır. Örneğin, 1997 yılında Dünya Spor Ürünleri Endüstrileri Federasyonu ve ABD Spor Ürünleri Üreticileri Derneği'nin, Pakistan futbol topu endüstrisinde çocuk işgören çalıştırmayı engelleme yönünde aldıkları kararı, (daha önce 12 yaşındaki çocuklara futbol topu ürettirmekle suçlanan) Reebok da desteklemekte ve futbol topu üretiminde çocuk işgören çalıştırılıp çalıştırılmadığını denetlemek amacıyla bağımsız bir denetim sistemi kurulması ve eski çocuk işgörenler için okul vb. sosyal programlar hazırlanması çabalarına katılmaktadır (Spar vd., 1999: 557-582).
Sivil toplum örgütlerinin yanı sıra son yıllarda tüketicilerin de bu konudaki duyarlılığı artmaya başlamıştır. Örneğin, ABD'de 1995'te yapılan bir kamuoyu araştırmasında deneklerin %78'inin, işgörenlerini kötü koşullarda çalıştıran işletmeler yerine, (örneğin, 20 dolarlık bir giyecek için birkaç dolar daha fazla ödeyerek) insancıl koşullarda çalıştıran işletmelerden alış-veriş yapmayı tercih ettikleri görülmüştür (Economist, 1998: 13-16). İnsan haklarının ve demokratikleşmenin öne çıktığı günümüzde, yasaların ve cezai yaptırımların gerçekleştiremediğini, sivil insiyatiflerin ve özellikle de bilinçli tüketici hareketlerinin gerçekleştireceğini söylemek bir kehanet sayılmamalıdır.
3.3. Sosyal Sorumluluk Yatırım Fonları
SA 8000 Standardı'nın doğuşuna neden olan bir diğer gelişmede, milyarca dolarlık portföyleriyle hızla büyümekte olan "Sosyal Sorumluluk Yatırım Fonları"dır. ABD'de, 7 trilyonluk yatırımın 700 milyar doları bu fonlara akmaktadır. Yatırımlarına iyi bir kazanç elde etmek ve aynı zamanda sosyal sorumluluklara uygun faaliyet gösteren işletmeleri desteklemek isteyen yatırımcılarca bu fonlara (Goetz, 1997: 43-46) yatırılan paralar, toplam yatırımların henüz %10'luk bir kısmını oluşturmasına karşın, yatırımcıların bu yönde artan eğilimini göstermesi bakımından önemli bir gösterge olarak değerlendirilebilir.
Kuşkusuz bu durum artık, işletmelerin sosyal sorumluluklarını yerine getirip getirmediklerinin denetlenmesini de zorunlu kılmaktadır. Son zamanlarda bazı gruplar finansal performansın yanı sıra, işletmelerin sosyal ve ekolojik çevreye karşı olan etkilerinin ve bu yöndeki performanslarının da denetlenmesi gerektiğini savunmaktadırlar (Belsie, 1999: 13). İşletmelerin üretimlerini ve diğer faaliyetlerini uygun çalışma koşullarında sürdürmelerini garanti etmeyi amaçlayan SA 8000 (Export Today, 1998: 74-76), bu açıdan önemli bir ihtiyacı giderecektir.
SA 8000'in oluşumunda toplam kalite yönetimi çalışmalarının da önemli bir katkısı olmuştur. ISO 9000 Endüstriyel Kalite Yönetimi, ISO 14000 Çevre Sistemleri Yönetimi standartlarını harekete geçirmiş ve son olarak da SA 8000 Standardı gündeme gelmiştir (Daviss, 1999: 28-34). TKY çabaları, "iç müşteri (işgören) memnuniyeti"nin sağlanmasında kullanılabilecek etkin bir araç olan SA 8000'in doğuşunda etkili olduğu gibi, yayılıp benimsenmesinde de etkili olacaktır.
Belgelendirme Süreci
Bir işletmenin SA 8000 Standardı'na uygun faaliyet gösterip göstermediği, (SGS-International Certification Services) Uluslararası Belgelendirme Hizmetleri gibi kar amaçsız, bağımsız denetim şirketlerince kontrol edilmekte (Scherer, 1997: 245-248) ve gerekli koşulları sağladığına karar verilen işletmelere belge verilmektedir. CEPAA tarafından sosyal-denetim mesleğinin yeterliliklerine sahip kuruluşlar arasından seçilen denetçi kuruluşlar, belge almak isteyen işletmeleri ziyaret ederek standardın içeriğiyle ilgili konulardaki uygulamalarını değerlendirmektedirler. Denetçi kuruluşların değerlendirmeleri ayrıca CEPAA tarafından düzenli aralıklarla kontrol edilerek, standardın güvenilirliği sağlanmaya çalışılmaktadır. Denetçiler, gerektiğinde denetimin ve belgelendirmenin etkinliğini arttırabilmek amacıyla bölgesel insan hakları gruplarıyla bilgi alışverişinde bulunabilmektedirler (Wah, 1998: 18-23).
SGS-ICS belgelendirme sürecini şu şekilde özetlemektedir:
Planlama Aşaması: Yönetim sistemleri denetimi konusunda bilgili, deneyimli ve üst yönetimin desteğine sahip bir yönetici, belgelendirilme süreci için görevlendirilmelidir. Bu konuda danışman şirketlerden de yararlanılabilir.
Uygulama Aşaması: Bu aşamada tutulacak kayıtlar SA 8000'e uyulduğunu kanıtlamak bakımından önemlidir.
Kontrol Aşaması: Kesin başvuru öncesi bir ön-denetim yararlı olabilir. Ön denetimin belgelendirme açısından olumsuz bir etkisi yoktur. Koşulların yerine getirildiğine inanılıyorsa, doğrudan gerçek denetim için de başvurulabilir. Denetimler sonucunda bir eksiklik görülmüşse, düzeltme istenecektir.
Periyodik Kontrol Aşaması: Belgeler 3 yıl için geçerli olup, standarda uyulup uyulmadığı belli aralıklarla kontrol edilmektedir. Bu tür kontrollerle, sistemin sürekli geliştirilmesi ve işletmelerin standarda uyma konusunda mükemmelleşmeleri hedeflenmektedir.
Alınması için yasal bir zorunluluğun bulunmadığı SA 8000, denetimler sonucunda gerekli koşulları sağladığını ispatlayan her türlü işletmeye verilebilmektedir (Spar, 1998: 7-13). Belgelendirme, bir işletmenin ürünlerinin (tedarikçi ve müteahhitlerden aldıkları parçalar dahil) SA 8000 standardına uygun koşullarda üretildiğini kanıtladığından (Scherer, 1997: 245-248) alış-verişlerinde bu işletmeleri tercih eden müşteriler, insan haklarına yaptıkları bu anlamlı katkıdan dolayı, gönül rahatlığı ve huzur duyacaklardır.
SA 8000 kapsamında Türkiye'de ki mevcut durum
SA 8000 kapsamına giren konular açısından ülkemiz oldukça kötü bir durumdadır. Özellikle, çocuk işgören çalıştırma konusunda ülkemizin notu çok düşüktür. Kronik enflasyonun da etkisiyle çalışan kesim, özellikle de işçi ve memurlar, insan onur ve gururuna yakışır bir ücret alamamaktadırlar. "Sosyal Devlet" kavramı yeterince ciddiye alınmadığı için, sosyal güvenlik sistemi "sağlık" gibi en temel ihtiyaçlara dahi cevap veremeyecek bir duruma gelmiş bulunmaktadır.
Küçük çocuk çalıştırmada, Kenya, Bangladeş ve Haiti'den sonra 4. sırada yer alan Türkiye; Cezayir, Mısır, Hindistan, Endonezya, Bolivya, Guatemala, Nikaragua, Malezya, Filipinler, Pakistan gibi ülkelerden bile kötü durumdadır (Tokay vd., 1999: 13). DİE'nün Ekim 1994'te gerçekleştirdiği Hanehalkı İşgücü Araştırması'na göre; ülkemizde 6-14 yaş grubunda yaklaşık 11.9 milyon çocuk bulunmakta ve bunların, 1.008 milyonu (%8.48) iş hayatında ve 2.8 milyonu (%23) ev işlerinde olmak üzere, toplam 3.8 milyonu çalıştırılmaktadır (Aslantepe, 1999: 8) Günde 12-16 saat sağlıksız ortamlarda, sosyal güvenlikten uzak olarak çalıştırılan bu çocukların büyük bir kısmı iş yerlerinde aşağılanma, dövülme vb. kötü söz ve davranışlarla karşılaşmakta ve kolayca işten çıkartılabilmektedirler. Bir diğer araştırmaya göre, "ağır iş" kapsamına giren iş yerlerinde çalışanların %80'nini çocuklar oluşturmakta ve iş şartları nedeniyle tezgahlarda elini, kolunu kaptırarak ölen ya da sakat kalanların sayısı oldukça yüksek bulunmaktadır. Çocukların çalıştığı iş yerlerinin %83'ünün kayıt dışı, küçük ölçekli ve denetimden uzak atölyeler olması (Tokay vd., 1999: 13) durumun kötülüğünü bir kat daha ağırlaştırmaktadır.
Ülkemizde Ocak 1999 itibariyle 2,987,975'i sendikalı olmak üzere (özel+kamu) toplam 4,350,016 işgören çalıştırılmaktadır. Sendikalılaşma oranının %68.69 olduğu ülkemizde (ÇSGB, 1999: 116) sigortasız çalıştırılabildikleri için bazı işletmelerce çocukların tercih edilmesi, yetişkinlerin sosyal güvenlik kapsamı dışında kalmasına, dolayısıyla da sistemin ve sendikaların zayıflamasına neden olmaktadır. Türkiye, 138 sayılı "İstihdama Kabulde Asgari Yaşa" ilişkin UÇÖ Sözleşmesini imzalayarak çocuk işçiliğini etkin bir şekilde ortadan kaldırmayı ve istihdama kabul için asgari yaşın çocukların fiziksel ve zihinsel gelişmelerine olanak tanıyacak bir seviyeye yükseltilmesi konusunda ulusal bir politika izlemeyi kabul etmiş olmasına (İnan, 1998: 27); UÇÖ'nün 15, 58, 77, 123 ve 59 numaralı sözleşmelerini ve "Çocuk İşçiliğinin Sona Erdirilmesi Uluslararası Programı"nı kabul etmiş ve Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesini onaylamış (Aslantepe, 1999: 7-8) olmasına karşın, uygulamada beklenen gelişme henüz sağlanabilmiş değildir.
Ekonomik hayatta çocuk emeğinin kullanımının yaygınlığı, toplumların gelişme düzeyini gösteren önemli bir sosyo-ekonomik göstergedir (Baştaymaz, 1998: 61). Çocuk işgücü kullanımını doğuran en önemli neden yoksulluktur. Ülkemizde çocuklar, ucuz işgücü olarak görülmekte ve bu nedenle de özellikle kırsal bölgelerde yaygın olarak çalıştırılmaktadır. DİE'nün 1994 yılındaki Çocuk İşgücü Anketi'nde, hanehalkı reislerinin %84'ü çocuklarını okula göndermek istediklerini belirtmişlerdir (Çolak, 1999: 12-13). Bu, kötü yönetilen ekonominin faturasının düşük gelirli ailelere ve onların çocuklarına çıkarıldığının "acı" bir göstergesidir.
Sonuç ve Öneriler
Dünyadaki ve ülkemizdeki uygulamalara bakıldığında iş yasalarının ve UÇÖ'nün düzenlemelerinin az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerdeki çalışma koşullarının iyileştirilmesinde yeterince etkili olamadığı görülmektedir. Dolayısıyla, sivil insiyatiflerin ve proaktif yaklaşımların öne çıktığı günümüzde, yasal düzenlemelerin ve kontrollerin ötesinde, (ISO standartlarında ve genel olarak TKY çabalarında da olduğu gibi) ilgili kesimlerin gönüllü katılımını öngören çabaların gerekliliği anlaşılmış bulunmaktadır.
SA 8000, çocuk işgören çalıştırılmasının önüne geçilmesinde; sendikal hakların iyileştirilmesinde ve sendikalılaşma oranının yükseltilmesinde; çalışma saatlerinin iyileştirilmesinde; düşük ücretlerin insan onuruna yakışır bir seviyeye çıkarılmasında; sağlık ve güvenlik konularında olumlu gelişmelerin sağlanabilmesinde, ülkemiz gibi gelişmekte olan ülkeler için önemli işlevler görecek önemli bir standarttır. Sendikaların ve işletmelerin bu yöndeki çabalarına büyük bir ivme kazandıracağına inandığımız SA 8000 Standardı en kısa zamanda ülkemizde uygulanmaya ve yaygınlaştırılmaya başlanmalıdır.

cahit günaydın
lead auditor

Hiç yorum yok: